27 Ekim 2013 Pazar

Ömür Dediğin...

Ömür dediğin nedir ki dost,
Eline tutuşturulmuş  çuval mı sandın?
Önüne ne çıkarsa içine atıp,
Sonra harcayacağın para mı sandın?

Ömür dediğin nedir ki dost,
Bitmeyen koca bir umman mı sandın?
Her gün ne götürür  aynaya bakıp,
İçini acıtmayacak yara mı sandın?

Ömür dediğin nedir ki dost?
Hep kazanacağın yarış mı sandın?
Zaferlerini şöyle bir sayıp,
Yenik yüreğini kaya mı sandın?

Ömür dediğin nedir ki dost,
Kendi kurguladığın roman mı sandın?
Bitince tekrar dönüp,
Yeniden bir daha okursun sandın?

Ömür dediğin nedir ki dost,
Bir gün biteceğini kalbin anlasın.
Ne kaldıysa bundan gayrısında,
İyi değerlendir, sen artık hazansın.

                                 Canan Begendi
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/


24 Ekim 2013 Perşembe

Metalin Güzelleştiği An

Win Eurasia Metal Fuarı izlenimlerini sizlerle paylaşmaya bu başlık altında devam ediyoruz. Çok acıktığımız ve yorulduğumuz için kısa bir mola veriyoruz. Birer tost ve portakal suyu sipariş ediyoruz. Beklerken de fuardan aldığımız firmaların tanıtım broşürlerini inceliyoruz.
 
 
 
 Demir broşürlerden görmek istediği makineleri seçiyor. Kendince ilginç olanları ve görmek istediklerini anlatıyor.
 
Tostlarımızı bir çırpıda midemize indiriyoruz ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yine daire şeklinde kesilen metallerin kesilme işlemini izliyoruz.
 
 
Yine daire şeklinde kesilen metallerin kesilme işlemini izliyoruz.
 
 
 Bu tezgahta yine Demir'in merak ettiği CNC tezgahlarından...

 
 Burada metal boruların kesimlerini izliyoruz.

 
Bu görevli abimiz, Demir'e lazerli kesimler hakkında bilgi veriyor. Demir ona 'Neden eldiven taktığını soruyor.' Görevli Demir'e birazdan bir sürpriz yapacağını söylüyor.
 
 
İçerde makinenin lazerle metal üzerine çizim yapışını izliyoruz. Meraklı bekleyiş devam ediyor. Oldukça heyecanlıyız. Çünkü bu sürprizi Demir, ablasına armağan edecek.
 
 
İşte metalin güzelleştiği an...
İşte metalden bir gül!
 
 
Teşekkür ederek ayrılıyoruz. Bir başka fuarda görüşmek üzere...

Gerçek Truva Atı

İşte gerçek Truva Atı'na kavuşuyoruz. Bayramda oldukça ziyaretçisi gelmiş. Merdivenlerden yukarı çıkınca nereyi görmek istiyorum diye sordum kendime. M.Ö 5 yüzyılda yaşanmışta olsa Anadolu topraklarında yaşayan Truvalıların, Akhalar tarafından bu atın içine askerlerini gizleyerek pekte etik olmayan bir hile ile yenmiş olmaları insanı hüzünlendiriyor.
 
 
Tarihin bize bıraktıkları onu daha iyi anlayıp geleceği strateji ilmiyle planlayabilmek içindir.

 
Anadolu medeniyetlerine gereken ilgiyi gösterebiliyor muyuz?

 
Bu tanıtım yazısını okuduğunuzda tahta atı hazırlayarak Anadolu topraklarındaki Truva halkını yenen Akalar için 'cesur Akalı askerler' güzellemesi kullanılmış. Kaleyi savaşarak alamayan Akhalar hile ile almaya çalışmışlar. Bunun neresi cesaret anlamadım. Daim- Benz'in katkısıyla sanırım hazırlanmış bir yazı.
 
Burası Truva Atı'nın bulunduğu bölgedeki hediyelik eşya dükkanı. Orada bulunduğumuz süre boyunca oryantal müzik çalıyorlardı. Kendimi Beyrut'a falan mı geldik? diye sorguladım. Dayanamayıp dükkanın sahibini görmek istedim. 'Bizim Anadolu ezgileri taşıyan müziğimiz hiç mi yokta bunları çalıyorsunuz bir saattir'. dedim. Sorumlu bu müzisyenin dünyaca ünlü olduğunu söyledi. 'Olabilir ama ezgileri bize ait değil'. dedim. Doğru bir anlatımla sorumluyu ikna edebildim ki bizim orda bulunduğumuz süre zarfınca Türk müziği dinledik.

 
Bu manzaraları Manzara Lokantası'nın bahçesinden çektim. Aman buraları yok etmeyelim. Buralara yazlık, otel kondurmasalar da bizde bu doğallığı uzun yıllar görebilsek.

 
Manzara Lokantası demişken çok güzel kahvaltısı var. Yolunuz düşerse kiremitte mıhlama, zeytinyağlı biber ve domates salçalarından tatmayı unutmayın. Sevgiyle kalın...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/

22 Ekim 2013 Salı

Win Eurasia Fuarı İzlenimleri 2

Metal kesim standlarından ayrılarak  Air Blow havalandırma kanallarının olduğu bir standa geçtik. Görevli abiye tüm merak ettiklerimizi sorduk. Air Blow'ların havalandırmalarda kullanıldığını, aynı zamanda fan dediğimiz havalandırma işlemlerini yaptığını, havanın basınç sisteminden yararlanılarak yapıldığını, buğday silolarında hareket sağlamada da kullanıldığı öğrendik. Daha sonra çalışma akışını izledik.
 
Buradan yine hava basıncı kullanılarak ürünlerin taşınmasını sağlayan sistemlerle ilgili farklı bölümleri gezdik.
 
 Burada görevlilerden, hatta mühendislerden aktarma, boşalma iletin gibi konuları yapan sistemleri inceledik.
Gördüğünüz gibi Demir, bıkmadan usanmadan soruyor, onlarda Demir'in anlayacağı şekilde anlatıyorlar. Ben acıktım ve de yoruldum. Sizi konularla sıkmamak için mümkün olduğunca kısa tutuyorum. Tüm gezdiklerimi yazsam,  yorulduğum ve acıktığım noktasında bana hak verirdiniz diye düşünüyorum. Bir molaya ne dersin!

Çakma Truva Atı

  Otelden erken ayrıldık. Yağmur başlamadan Truva'yı görmek istiyorduk. Yolda ilk molamız Truva Park Lokantası oldu. Yemek amacıyla değildi molamız. Bakın ne içinmiş...

 
Çakma Truva Atı mı diyelim yada Truva atının önceli mi diyelim bilemedim. Demir, iple ata tırmanmaya çalıştı. Truva Atı'nı görmeden önce bir nevi ön hazırlık yapmış olduk.

 
 Truva Park Lokantası'nın bahçesi ve manzarasını sizlerle paylaşmak istedim. Kim bilir belki siz de uğramıştınız ya da bir gün uğrarsınız.

 
 Kahvaltı veya öğle yemeği için iyi bir uğrak yeri olabilir.

 
 Doğa, doğa, doğa...

 
 Yağlı boya tablo gibi siz ne dersiniz?

 
 Hava oldukça serin ve bahçede kimseler yok, gördüğünüz gibi. Kapalı bölümü tercih etmişler.

 
Çakma Truva Atı'mıza veda ederek gerçek Truva Atı'na gitmek için yola koyuluyoruz...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/

21 Ekim 2013 Pazartesi

Win Eurasia Fuarı İzlenimleri 1

   Daha önce Demir ile katıldığımız bir fuarı sizlerle paylaşamadık. Tüyap'ta düzenlenen Win Eurasia Metal Fuarı, Demir ve benim için oldukça öğreticiydi. Biz 8 Haziran'da ziyaret ettik. Fuar izlenimlerini yazamadan tatile çıktık. Kısmet bu güneymiş.
 Nasıl sabırsız bizimki, bir an önce makinalara kavuşmak istiyor. Haydi başlayalım o zaman.

 
Onu fırsat oldukça -bu yönde ilgisinin yoğun olduğunu düşündüğümden- makine, otomasyon vb. fuarlara götürüyorum. En az üç-dört saatimiz orada geçiyor. Demir'e kalsanız yatıya kalacak ama ben dayanamıyorum. O da ben sıkıldığımda, 'Tamam birazdan gidelim, şuraya da bir bakayım' diyerek orta noktayı buluyoruz.

 
Haydi artık anne! Nidasından sonra girişe yöneliyoruz. Her zaman ki gibi bizim küçük ziyaretçi, girişteki görevlileri şaşırtıyor. Fuarlara ilgisi olanlar genelde iş çevreleri olduğu için, bizim buraları eğitim amaçlı kullanmamız belki alışık olmadıkları bir durum olabilir. Makinalara ilgi duyan bir çocuğu başka nerede mutlu edersiniz?
 
 
Demir burada bir metal kesim makinası, diğer bir ifade ile CNC kesme tezgahı hakkında bilgi alıyor.
 
 
Kesim işleminin nasıl yapıldığı hakkında görevlilerden aldığımız bilgilendirmenin sonunda uygulamayı da görerek öğrendiklerimizi pekiştiriyoruz. Görevliler çok duyarlılar. Biz oraya şirketimize bir makine beğenmeye gitmedik. Meraktan orada olduğumuzu biliyorlar ve buna rağmen Demir'in sorularını sabırla cevaplıyorlar.

 
Metalden kesilecek parçanın kalıbının, bilgisayardan tezgaha bildirilerek çizildiği ve tezgahta bu kalıplara göre kesim yapıldığı bilgilerini aldıktan sonra, tüm sorularımıza cevap bularak stantları gezmeye devam ediyoruz.

Çanakkale Gezi Notları

Çanakkale'de bir bayram sabahına uyandık. Otellimiz fena değildi fakat Avrupa otellerinin maliyeti kısma hastalığı, bizim otellere de nüksetmiş anlaşılan. Gece soğuk olduğundan görevliyi aradık,  klimanın kumandasını getirir misiniz? diye. Acaba kumanda kendisi saklanmış olabilir mi bizden diyerek çekmecelere, kumandanın saklanacağı her yere baktık. Biz Türk insanı iyi niyetimizi son kerteye kadar muhafaza eder otelini Kırmızı Başlıklı Kız'daki kurt veya La Fontain'in Karga ile Tilki'sindeki tilki kurnazlığı ile yöneten Avrupa'daki otel sahiplerine benzetmeyiz bizim otellerin sahiplerini. Neyse uzun bir süre sonra görevli kapıyı çaldı. O an kafamızdaki beklentileri yerle bir edecek ve dimağımızda onarılamaz bir tahribat yaratacak bir olasılığı hiç düşünmemiş olmamız, amigdalanın da devreye girmesiyle hafif bir algı sorunu yaşadık. Görevli bir kumandayla gelmediği gibi, odada bulunan ve o ana kadar ne işe yaradığı konusunda en ufak bir fikrimizin olmadığı duvarda sonradan açılarak içine yerleştirilmiş gibi duran şeye dokunarak 'Biz de klima kumandası yok, tüm klimalar merkezi sistemle çalışır.' gibi ip un serdim tarzında bir şeyler söyledi. Klimada iki ışık yandı ve fakat bir sıcak hava üfleme sesi alamadık. 'Birazdan ısınır.' yalanına kandık.
 
Sabah otelde kahvaltıya baktık kötüydü. Bir kaç lokma atıştırıp çaylarımızı içerek manzarayı seyre daldık.

 
Yağmur yağmadan açık havada gezilecek yerleri gezelim mantığıyla yola koyulduk. Çıkarken otelin sahibi teşrif etmişler. Üşüdüğümüzü kendisi ne ilettiğimde, Ben kaloriferi yakmayı unutmuşum da öyle gitmişim, bugün yakacağız' dedi. Bu yalanı test edemeden otelden ayrıldık.

20 Ekim 2013 Pazar

İstanbul Modern'e de Bir Uğrayın Derim

   23.Uluslararası Sanat Fuarı ile birlikte 32.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 2 Kasım 2013-10 Kasım 2013 tarihlerinde TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenecek. Yerli ve yabancı bir çok galeri, üniversite ve sanat platformunun yer alacağı fuarın bu yıl ki onur konuğu Çin Halk Cumhuriyeti olacak. Çin Halk Cumhuriyeti'nin teması İpek Yolu olacak.
   2 Kasım'ı İple çekiyoruz. İmza günlerini de dikkate alarak Demir ile orada olacağız. Fuar izlenimlerini yine sizlerle paylaşacağız. Sanatla ve kitapla kalın...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/

Kasım'da Tüyaptayız

   23.Uluslararası Sanat Fuarı ile birlikte 32.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 2 Kasım 2013-10 Kasım 2013 tarihlerinde TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenecek. Yerli ve yabancı bir çok galeri, üniversite ve sanat platformunun yer alacağı fuarın bu yıl ki onur konuğu Çin Halk Cumhuriyeti olacak. Çin Halk Cumhuriyeti'nin teması İpek Yolu olacak.
   2 Kasım'ı İple çekiyoruz. İmza günlerini de dikkate alarak Demir ile orada olacağız. Fuar izlenimlerini yine sizlerle paylaşacağız. Sanatla ve kitapla kalın...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/

Gelibolu'dan Çanakkale

Tekirdağ'dan sonra akşam üzeri Gelibolu'dayız. Kısa bir gezintiden sonra sahilde çaylarımızı içtik. Hava soğuktu, rüzgar denizden sert esiyordu. Her şeye rağmen deniz kenarında sıcacık çaylarımızı yudumladık.

Gelibolu'da gezilecek yerleri sıralarsak;
Gelibolu Mevlevihanesi,
Hallac-ı Mansur
Çimpe Kalesi
Fransız Anıtı
Biz bunları gezebildik. Bir dahaki sefere göremediklerimizi gezmek umuduyla...

 
Buradan feribotla Lapseki'ye geçiyoruz. Yolculuk yirmi dakika sürüyor. Lapseki'den Çanakkale'ye ulaşıyoruz. Gece saat ikide odamıza yerleşmiş bulunuyoruz. Yarın Çanakkale'yi yazacağım.

19 Ekim 2013 Cumartesi

Bayramın Gözleri Mikail

   Çanakkale'de Aynalı Çarşı'nın önündeyim. Çarşı kapısında fotoğraf çekmeye çalışırken bir çocuk yaklaşıyor yanıma:
-Abla beni de çeker misin?
-Adın ne senin?
-Mikail.
  Ne güzel bir çocuk Mikail.  Bayramın gözleri mi Mikail, Mikail'in gözleri mi bayramdı karar veremedim.

 
-Nerelisin sen Mikail?
-Vanlıyım abla?
-Vanlıyam, anlıyam, şanlıyam diyorsun?
-Evet, abla. Çekecek misin fotoğrafımı?
- Çekmez miyim, güzel ülkemin kara gözlüsü. Hep böyle kal.

Ülkemin sıcağı çocuk, yalnızca bir fotoğraf mı istedin?
Bayramın gözleri mi Mikail, Mikail'in gözleri mi bayram?
Arkadaşının yanına oturdu Mikail. Al bir fotoğraf daha, istediğin ne ki Mikail? Bayramın gözleri mi Mikail, Mikail'in gözleri mi bayram?

 
  Çanakkale'de yatan dedelerinizin hoşaf ve kuru ekmekti tayınları. Böyle bir milletin çocukları ne ister ki, az ister, çokça verir. Etrafımızı sarmış açgözlü insanlara bir misal olur belki Mikail. Bayramın kutlu olsun ülkemin geleceği.
Hem bayramın gözleri Mikail, hem de Mikail'in gözleri bayram. Gözlerinden öperim, Çanakkale'yle Van'a selam.

Çanakkale'de Bayram Sabahı

Selam olsun şu denize,
Selam olsun karşıdaki şehitliğe,
Nasıl mütevazi yatıyorsunuz vatanın en nadide toprağında,
Sayenizde şu denize karşı oturduğumun farkındayım,
Çayımın şekeri sizsiniz biliyorum,
Şu martının kanadındasınız,
Yaprağın yeşilinde,
Çiçeğin kokusundan duyumsuyorum sizi.
 
 
Bulutlarda görüyorum her bir Mehmetçiği,
Denizin dalgası sizsiniz,
Her kıyıya vuruşunuzda öpüyorsunuz vatan toprağını,
İçimizi kaplayan huzursunuz,
Gözlerimdeki hüzünsünüz,
Kırpmıyorum gözümü yere düşürüm sizi diye,
Tuttuğum yaşsınız gözlerimde.

 
Bayramda matemliydi gökler,
Yağdı rahmet biliyorum,
Bu bize hoş geldinizdi.
Vatan sevgisiydi üzerimize yağan,
Ne güzel ıslandık bu sevgiyle iliklerimize kadar.
Rahat uyuyun sevginiz yüreğimizde,
Sanmayın yalnızca tarihin beyaz sayfalarında kaldınız.
Vatan her daim size minnettardır.
                          Sevuk BEGEN

Çanakkale'de Bayram

   Bayramı Çanakkale'de geçirmek istedik. Hemen yola revan olduk. İlk durağımız Tekirdağ oldu. Çevreyi gezdikten sonra herkesten acıktım bakışları atılmaya başlayınca, soluğu merkezdeki Tekirdağ köftecisi Özcanlar'da aldık. Tekirdağ köftelerinin tüm çeşitlerini tattıktan sonra, dondurmalı peynir helvası ve Hayrabolu tatlısı istedik. İkisi de mutlaka tadılmalı derim. Çaylarımızı içerken gözüm duvardaki resimlere takıldı. 1942 yılında Tekirdağ sahiline aitti. Keşke zamanı geriye çevirmek mümkün olsa, o bozulmamış sahillere kavuşabilsek.


 
Bir resim daha paylaşacağım sizlerle bir kelime yorum yazmadan!
 
 
Tekirdağ'a veda ediyoruz. Yarın Gelibolu'yu paylaşacağım. Kalın sağlıcakla.
 
Ne çıkarsa önüme yok ederim, bitiririm
Ben insan oğluyum
Yakanı, yıkanı seyrederim,
Pek az dövünürüm yitirdiklerime
Ben insan oğluyum.
                 Sevuk BEGEN

18 Ekim 2013 Cuma

Çocuk İçin Dostluk

    Ne kadar naif, katıksız ve çıkarsızdır, çocukların dostlukları. Dostunun iyi ve kötü gününde yanında olması da çocuk dünyasında çıkarsızdır. Oynarken düşen dostunu kaldırır, teselli eder. Mutlu günlerini paylaşır. Mevlana'nın sözünün özündeki gibidir çocuk için dostluk.

Dost ise düşünme ver gönlünü gitsin,
Dost değilse, hiç bekletme yol ver gitsin.

Demir bu sözle hareket eder. Dostluğa arkadaşlığa çok önem verir. Arkadaşı Can Kılıç'la üç yıl önce tanışmışlardı. Demir'e sorarsanız sıkı bir dostudur Can Kılıç. Beş yaşında oldukları düşünülürse ömürlerinin yarısından fazla bir zamandır dostlar. Zamana onların yaşamışlıklarından bakmak gerekir. Yirmi yıllık bir dostluk, altmış yaşındaki bir insanın ömrünün üçte biriyken, üç yıllık bir dostluk beş yaşındaki çocuk için ömrünün yarısından fazladır. Zamana çocuklar açısında bakarsak onların dünyalarını daha iyi anlarınız.
    Dost meclislerinin tadına çok erken varan çocuk, dostluğun kıymeti harbiyesini bir ömür yüreğinde taşır.

Geçen haftalarda Can Kılıç'ın doğum gününde bir araya geldi dostlar meclisi. Demir, Ateş, Ali, Cem, Buse, Bade, Lara...
 
Masanın tam karşısında pastayı kesen Can Kılıç. Ömürlerinin yarısı kadar dostlukları var Demir'le.
İyi ki o oyun parkında tanışmışız,
İyi ki varsın dostum,
İyi ki doğdun...

14 Ekim 2013 Pazartesi

Akide Şekeri Tadındaydı Bayramlar

Eskiye ait küçük bir şey, götürür bizi çocukluğumuza. Bir  akide şekerinin saydamlığında izlemez miyiz, eski bayramların telaşını? Evin temizlik ve tertibini sağlamıştır annemiz. Arap sabunu kokan halılar tertemiz yayılmıştır sofaya. Baklavaların, saray burmalarının şerbeti kaynamaktadır bir yandan mutfakta. Pişi yapılmış, tepsiye dizilmiş, bizim (yani evin çocuğunun) dağıtmamızı beklemektedir konu komşuya. Babalar malum alışverişte, hayvan bakmakta pazarda. Anne oturmuş tencerenin başına kalem gibi incecik yaprakları sarmakta. Biz bir yandan bize düşen görevleri yaparken, boş kaldığımız vakit bayramlık urbalarımızın başında, heyecanla beklerdik artık bayram sabahı olsa. Annemizin sesi gelir kilerden tarhanayla, kuru bamyayı getir, ha unutma kuru soğanla, kuru biberi. Kaçıncı defa gözlerimizle sevdiğiniz urbalarımızdan ayrılır, koşar getirirdik istenenleri. Babamız gelmiş çarşıdan, annemiz sorardı yarın çocuklara verilecek mendilleri aldın mı? Para bozdurdun mu, bayram harçlığı verilecek gelen çocuklara... Babamız tüm soruların cevabını verirdi yüzündeki tatlı yorgunlukla. Akşam olmadan ekmekleri almak karşıdaki fırından bizim görevimizdi. Bu çok önemli bir görevdi. Bayramda kapalı olurdu fırınlar, biz alır istiflerdik ekmekleri biteviye...
Şimdiki gibi değildi, daha çok sorumluluk verilirdi bizlere. Sonra elimizde gaz yağı bidonları bayramda ya elektrikler kesilirse... Tüm hazırlıklar bitince tatlı bir yorgunluk hepimizde. Yatmadan önce yeni ayakkabılarımızın ne güzel parladığını görürdük. Sabah olunca bayramlıklarımızı giyip başlardık bayramlaşmaya. Öğleden sonra hepimiz bayram harçlıklarımızın bir kısmını harcamakta, diğerleri Akbank'ın uğur böcekli kumbarasına. Ağzımızda akide şekerlerini çevirirken elimizde çatapatları sallardık. Diğer elimizde leblebi tozlu, üstü pembe şekerlemeli külahlar. Gülerdik çocukça, masumca leblebi tozu olan burunlarımıza. Kimimizin elinde de pamuk helva. Hepsi o bayramlardaki akide şekeri tadında. Yaşatabildiğimiz kadarını çocuklarımıza da tattırabilmemiz dileğiyle, iyi bayramlar...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/

8 Ekim 2013 Salı

Antreden Sonra

  Nedendir bilinmez bir süredir yazamadım. Zamanında yazılamamış konular birikti. Tatile çıkmadan neden böyle bir ara, neden bir antre yapamadım? Anlam veremedim kendime. Demir'le gittiğimiz son fuarı yazamadım mesela...
Demir'in doğum günü partisini de. Okumam gerektiğini düşündüğüm kitaplar birikmişti. Bu uzun aranın sebebi uzun bir tatil ve  sanırım okunmayı bekleyen bu kitaplardı. Bütün mesele uzun süreden sonra yeniden yazabilmekte, yani antreden sonrası kolay.

İncognito(David Eagleman)
Samizdat (Soner Yalçın)
İsim-Şehir-Bitki (Yılmaz Özdil)
Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda (Yılmaz Özdil)
Ve Dağlar Yankılandı  (Khaled Hosseini)
Olasılıksız (Adam Fawer)
İlluminati (Kürşad Berkkan)

Bu kadar çok kitaptan sonra bu kez de yazmak için kitaplara kısa bir veda...

Ama bir liste yaptım. İlk fırsatta okunacak kitapları ise şöyle sıralayabilirim:

İsim-Şehir-Hayvan (Yılmaz Özdil)
Sarıkamış (Prof. Dr. Bingür Sönmez-Reyhan Yıldız)
Bin Muhteşem Güneş  (Khaled Hosseini)
Tanrı'nın Unutulan Çocukları (Craig Silvey)
Bir Psikiyatristin Gizli Defteri (Gary Small-Gigi Vorgan)
Cehennem (Dan Brown)
Neslişah (Murat Bardakçı)
Yakın Tarihin Gerçekleri (İlber Ortaylı)
1923 Cumhuriyetin İlk Yüzyılı 2023 (İlber Ortaylı)
Selanikli Dönmeler (Marc David Baer)
Doğu'dan Uzakta (Amin Maalouf)

İlk kitap İsim-Şehir-Hayvan' a başladım bile. Bir tavsiye isterseniz,  bir çırpıda okuyacağınız bir kitap olan Ve Dağlar Yankılandı' yı öneririm. İncognito' nun okuması biraz uzun sürdü. Çünkü kitap beynin işleyişiyle ilgiliydi. Öyle ilgi çekici araştırmalar vardı ki tekrar tekrar okumayı gerektiriyordu. Onun dışındakileri iki gün en fazla üç günde okursunuz.

Bazı kitapların tadına bakılmalıdır...Diğerleri yutulmalıdır... Bazıları da çiğnenip hazmedilmelidir. demiş Francis Bacon. İncognito yutulacak bir kitaptı bana göre..
En azından tatlarına bakmanız dileğiyle...
http://kumtanesiyiz.blogspot.com/