6 Aralık 2014 Cumartesi

Demir'in Kitaplığından 3

Demir'in kitaplığına yeni katılan bir kitabı sizlerle paylaşmak istedim. Ancak aynı yazarın daha önceki kitaplarını da buraya taşımak isterim. Çok eğlenceli kitaplar. Daha fazla meraklandırmadan efendim, meraklılarına...

 
Kitaplar,Günışığı Kitaplığından. Yazar Behiç Ak, mizah ustası. Bir çakıltaşından bir öykü yazılabileceğini anlattığı kitabı 'Bizim Tombiş Taştan Hiç Anlamıyor', çok eğlenceli. Ayrıca bu kitabı oğluma okurken çok güzel bir bakış açısıyla karşılaştım. Bir taş herkes için taştan daha fazlası olabilirmiş.
İkinci katabımız 'Benim Bir Karışım'. Yine çok güzel bir kitap. İnsanların bakış açılarının farklılığını mizahlaştırmış.
Demir, kitapları çok beğendi ve tekrar tekrar okuduk. Nihayet bu yıl kitap fuarında yeni kitabını gördük. Hemen alıp, o gece okuduk.
 

Bu kitapta ise yazar meslek seçimini, hayal gücünün sınırsızlığıyla ele almış. Keyifle okuduk. Gülümseten Öyküler'den üç kitap. Yenilerini bekliyoruz. Teşekkürler Behiç Ak.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Kitap Fuarı

33.Uluslararası Kitap Fuarı 8-16 kasım tarihlerinde Tüyap'ta açılacak. Yerli ve yabancı 850 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılacak. Kitap fuarıyla eş zamanlı olarak 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı da açılacak. Bu yıl konuk ülke Macaristan. Fuarda bu yılın teması 'Sinemamızın 100 Yılı' olacak.

 
Fuar hafta içi 10.00-19.00, hafta sonu 10.00-20.00 saatlerinde ziyaret edilebilir. Bizde sabırsızlıkla bekliyoruz. Haftaya izlenimlerimizi paylaşmaya çalışacağım. Tüm kitap kurtlarına sevgilerimle...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Manidar Sorular


Oğlumun fotoğraftaki yüz ifadesi 'Ben de astronot olabilir miyim?' sorusuna verdiğim yanıtlar neticesinde böyle oldu. O halde soralım;
Daha kaç kuşak bu sorularla büyüyecek?
Daha kaç kuşak çocuğun astronot olmak yalnızca hayallerini süsleyecek?
Ben çocukken İngilizce kitaplarımızda Amstrong ve Aldrin'in ayda yürüyüşünü okurduk ve hayal kurardık. Oğlumda bu sergideki astronotlara bakıyor ve o da hayal kuruyor. Ben kurmuştum olmadı, oğlum aynı hayalleri kuruyor, olmayacak toruna bakacağız artık...
Ne zaman ülkemin insanları bu alanlarda bir şeyler yapmaya başlayacaklar?
Kaç kuşak sonraki bir anne çocuğunun hayalinin gerçekleşebileceğini umut edecek.
Kimler astronot olabilir? açıkladım oğluma.
Sonra Buket Uzuner'in biyografisini hatırladım. Çocukken astronot olmak istemiş, şimdi çok iyi bir yazar.
Kim bilir oğlum da bir gün bu hayallerini yazar.
Amstrong and Aldrin walked on the moon in 1969.
When will  walk our children on the moon? When...
Kavm-i Türk 45 yıl olmuş.
Saygılarımla...


7 Nisan 2014 Pazartesi

İtüro Robot Olimpiyatları- 2014

İtüro Robot Olimpiyatları 10 Nisan 2014 Perşembe günü başlıyor. Demir ve benim gibi meraklılarına duyurulur. Şimdiden sabırsızlanıyoruz.



 
 Geçen sene mimi sumo yarışmasından bir kare...
 
 
Geçen senenin merdiven çıkan robot birincisi...

 
Demir, geçen sene elenen robotlardan ikisini incelerken...
 
Olimpiyat, bu yıl da İtü Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezinde düzenlenecek. Olimpiyat gözlemlerini daha sonra sizlerle paylaşacağız.
 
İşte bu yıl yapılacak olimpiyatların programı...


1. GÜN (10 Nisan 2014)
09:00 – 12:00 Kayıt
10:00 – 11:00 Açılış Töreni
11:00 – 12:00 Açılış Kokteyli
12:00 – 13:00Seminer: Prof. Okyay Kaynak – “21. Yüzyılda Robotik”
13:00 – 15:00 Çizgi İzleyen
13:00 – 14:00 Kendini Dengeleyen
15:00 – 16:00Söyleşi: Peter Fankhauser and Michael Neunert – Rezero
16:00 – 18:00 Çizgi İzleyen – Mikro Sumo
   
2. GÜN (11 Nisan 2014)
09:00 – 12:00 Çizgi İzleyen
10:00 – 12:00 Mikro Sumo
12:00 – 13:00 Basketbol
13:00 – 14:00Seminer: Prof. Fatoş Yarman Vural - "Yapay Zeka, Doğal Zeka, Ortak Zeka"
14:00 – 15:00 Senaryo: Top Taşıma
15:00 – 18:00 Yangın Söndüren
16:00 – 17:00 Renk Seçen
   
3. GÜN (12 Nisan 2014)
10:00 – 11:00 Süpürge
11:00 – 12:00 Çizgi İzleyen
12:00 – 16:00 Labirent
12:00 – 13:00 Mikro Sumo – Final
13:00 – 14:30Panel: Tıpta Robotik
14:30 – 15:30 Merdiven Çıkan
16:00 – 18:00 Kapanış Töreni

6 Nisan 2014 Pazar

Dalyan

Geçen yıl Temmuz gibi Bodrum'dan Datça'ya geçince, hemen Bodrum'a dönmeyelim diyerek Marmaris'e gittik. Marmaris'te İçmeler'de iki gün bir gece geçirdik. Daha fazla tahammül sınırımı zorlayamadım. Çocuklar için katlandım. Çok turiste endeksli bir tatil beldemiz olmuş Marmaris. İğne atsan yere düşmüyor derler ya, İçmeler plajı da öyleydi. Plajda turistlere masaj yaptıran oteller var. Hiç hoş değildi. Otellerin masaj salonları vardır mutlaka, bunun için o salonların kullanılması daha iyi olur sanırım. Akşam yemek yediğimiz lokantada garsonlar yalnız garson değil, icabında animatör hepsi, bir bakmışsın doğum günü kutlayan bir kaç turistin başında halay çekmekteler. Çağırdım çocukları:
- Neden halay çekiyorsunuz?
- Patron istiyor, dediler.
- Biz Paris'te yemek  yerken hiçbir garson bize vals yapmıyor, dedim.
- Yapmayın biraz onurlu olun, dedim.
- Patron öyle söylüyor, nasıl karşı gelelim işimizden oluruz, dediler.
- Onurunuzdan olmuyor musunuz? Başlarını salladılar çaresizce.
- Patronunuzu görmek istiyorum, dedim.
- Burada değil, dediler. Belki de patronları oradaydı, ama çocuklar korktular patron onlara kızar diye. Hesabı istedik ve içim burkularak ayrıldım.


 
Oradan bir kahvehaneye oturduk. Kendime bir çay söyledim. Sunum çok güzeldi, ama bu beni biraz önceki olaydan kurtaramamıştı. Çocuklarıma, değerlerimizi yok eden nerede bir insan görürseniz bana ne demeyiniz, alıp karşınıza o değer yıkıcıyı eğitiniz... gibi kelam ettikten sonra otele döndük. Ertesi gün valizleri hazırlayıp yola koyulduk.
 
 
 
 
 İşte Dalyan'dayız. Çağrı'da pidelerimizi yedik. Valizlerimizi otele bırakıp, Caretta carettaların yumurtalarını bıraktıkları İztuzu Plajına gitmek için Dalyan rıhtımına yürüdük. Hemen biletlerimizi alıp teknedeki yerimizi aldık. Sazlıkların arasından yaklaşık 40 dakika yolculuk yaptık.
İztuzu'na iki farklı şekilde gidilebiliyor. Birincisi tekneyle, ikincisi Dalyan postanenin yanından kalkan minibüslerle Sulungur gölünü dolaşarak. Biz birinciyi ve daha zevkli olanını tercih ettik.
 
 
 
Giderken yamaçtaki Kaya Mezarlıklarını da gördük.
 
 
Ben bir şey yazmıyorum, fotoğraflar konuşuyor zaten...
 
 
Özel tekne kiralayıp gezinti de yapabiliyorsunuz nehirde. Yengeçleri ve caretta carettaları görmek isterseniz sizi tekneler götürüyor.
 
 
 
Nehir boyunca otelleri görüyorsunuz. Tekne giderken durmuyor, ama dönüşte bazı otellerin müşterilerini bırakmak için bir iki rıhtımda durabiliyor.
 
 
Sazlıkların arasından geçerek nehirde yaptığınız yolculuk bir harika.

 
 
Teknede yolculuk sırasında bol bol fotoğraf çektik.
 
 
İztuzu Plajına ulaştık. Bu plaj dünyada doğallığını koruyabilen ender plajlardan biri. Plajın bir tarafı tatlı su, diğer tarafı Akdeniz. Böyle bir plajın benzerinin olmadığı söyleniyor.

 
Plajda duş mevcut, şampuan kullanmak yasak. Plajı belediye işletiyor sanırım. Küçük bir kafeterya var. İçecek ve yiyecek ihtiyaçlarınızı buradan karşılıyorsunuz. Bundan başka bir tesis yok, olmasın da zaten...
 
 
 
 
 
 


Bu uyarı caretta carettaların yumurtaları için.
 
 
 
Akşam üzeri insanların yerini yengeçler almaya başlıyor kıyıda. Yaklaşınca hemen deliklere kaçıyorlar.
 
 
Artık dönüş için rıhtımdayız. Son teknede yerimizi aldık.
 
 
Tekneci dönüşte dümeni Demir'e veriyor. Hadi hayırlısı. Sazlıklara girmeden götürüyor oğlum bizi. Yanındaki kızda teknecinin kızı. Çok küçük müdahalelerle dönüşte oğlum bizi getirdi diyebilirim.
 
 
Güneşin batışı da doğuşu kadar güzel Dalyan'da.
 
 


 

                                                      Bu iki fotoğrafı biz çekmedik.


 
Dünyanın en nadide plajına blogumuzun ismini yazmasak olmazdı...
Unutmadan nerede yemek yiyelim derseniz, Köşem' de balık derim...
 
 

24 Mart 2014 Pazartesi

Bodrum'dan Datça'ya Palamut Bükü'ne







Kışa veda ettik, ediyoruz. Şimdiden yaz tatili planı yapanların okumasını çok isterim. Yoğun çalışma hayatının yorgunluğunu atabileceğiniz bir yer Palamut Bükü. Biz geçen yaz oradaydık. Ama bu yaz yine gitmeyi düşünüyorum. Bodrum'dan feribotla yaklaşık bir buçuk-iki saatte Datça'da oluyorsunuz. Feribotun hareket saati yanılmıyorsam dokuzdu. En geç on bir gibi Datça'daydık. Datça'yı gezdikten sonra acıkınca yemek yiyecek  bir lokanta soruşturduk. Herkes Zekeriya Sofrası'nı önerince soluğu orada aldık. Aşağıdaki fotoğraflar ne alaka derseniz; lokantadaki cam masaların altında bu haritalar. İyi düşünülmüş. Bunlara bakınca benim masanın neresinde oturduğum çok belli oluyor değil mi?









 
İşte Zekeriya Sofrası. Şirin bir yer. Bu beyefendi sanırım sahibi. Bize yemekten sonra çay ikram ediyor. Mantıları güzel, sulu yemekleri lezzetliydi.
 
 
Buradan aynı caddede bir beş- on dakika yürüyorsunuz solda Datça pazarı vardı. Şöyle bir göz atıp devam ettik. Daha ileride Palamut Bükü'ne giden otobüslerin hareket ettiği durağı bulduk. Her saat araba bulmak mümkün. Fakat öğleden sonra sefer sayısı çok azalıyormuş. Büke giden otobüsteyiz artık. Sevdiğimiz o Ege şivesi ile konuşan insanlar öyle güzeller ve öyle doğallar ki...Datça'dan Palamut Bükü'ne ulaşmak yaklaşık bir saat sürüyor. Yol çok dar ve virajlı olduğu için yolculuk o mesafe için oldukça uzun geliyor. Bazı yerlerde iki araç zor geçiyor. Otobüs bir köyde  durduğunda harika konuşmalara şahit oluyorsunuz.
- Nere gidiyon, Büke mi?
-Büke.
İşte Palamut Bükü'ndeyiz. Burası Ceylan Motel. Tavsiye  ederim biz üç gün kaldık. Hizmeti iyi. İkinci kattaki balkonlu odada kaldık. Deniz manzaralı.
 

 
Yolun karşısı deniz. At kendini denize, rüzgar ol, yelken ol...
 

 
 Bu kısım otele ait. Sabah kahvaltısı ve yemekler burada yeniyor. Aşağısı plaj. İşte
 
 doğallığını muhafaza eden nadir yerlerden birisi. Yılmaz Özdil'de bir yazısında buna değinmişti. Gerçekten bu doğallık görülmeye değer.





 


 
 
 
Demir Bey çok acıktı ve sabırsızlanmakta...Otelin kahvaltısı çok güzel. Özellikle domatesi, peyniri ve çörek otlu ekmeği yöresel ve çok lezzetli.
Kahvaltıdan sonra taze badem almak için Emine'ye uğramadan geçmeyin. Emine emekçi bir kadın. Hani derler ya, ekmeğini taştan çıkarıyor diye, işte Emine de ekmeğini iki taş arasında tam gün badem kırarak kazanıyor. Seni özledik Emine, az kaldı bademler olur olmaz ordayız. Büke selam...
 
  

27 Aralık 2013 Cuma

Ayaz Bebeğe

Dün gece uyuyamadım. Konya'da kırk günlük Ayaz bebek yokluk ve sefaletin kollarında can vermişti. Bana insanlığımı sorgulatan ve yargılatan Ayaz bebek için...

Önce burnum üşüdü anne,
Senin kokunu alamadım.
Ellerim titriyordu,
Bir türlü avuçlarında ısıtamıyordun.
Biliyorum dayanmam için koymuştun adımı,
Ama ben soğuğa yenildim, üzgünüm anne.
Dün gece, dün gece çok üşüdüm anne,
En çok da yüreğim üşüdü.
Konya uyuyorken anne,
Naylon penceremizden dışarıyı gördüm,
İnsanlık buz kesmişti anne.
                                Canan Begendi